10 Ekim 2012 Çarşamba

bungee jumping,formula 1 - likya yolu - köprülü kanyon rafting

 hem unutmak istemediğim hem de paylaşmak istediğim toplu bir kaç ekşın daha;

bungeee and formula 1
 7-8 mayıs 2011

bangi jamping, son nefesim bedenimi terketmeden yapılacaklar listesindeydi yıllardır, sonra istanbullu bir arkadaşın bir fırsat sitesini haber vermesiyle bende fırsatı yakaladım (tekrar teşekkürler süper girl  ). atlıcağım güne kadar bi sürü aptal şaptal soru geliyor insanın aklına, ilk gelen soru;
ölürmüyüm? oldu 2 hafta boyunca, sonra o sorunun devamı geliyordu,
ölürsem eğer  atılacak haber başlığı ne olur?
"fırsat sitesinden aldığı biletle, bungee jumping yapan gencin dramı "
" son fırsatını havada yakaladı"
"ölüme atlayış fırsatını kaçırmadı"  
"hayatının fırsatı oldu"
hatta haber başlığını geçtim inşallah yabancı medyada da rezil olmam diyordum dahada komiği bunları ciddi ciddi düşünüyordum , sonra dedim ki can oğlum bu şekilde ölürsende iyi işte insanları güldüreceksin daha ne istiyorsun, bu mantığa gelebildikten sonra rahatladım ama bu seferde en saçma kafamı meşgul eden durum, bugune kadar olmadı ama olur olur, altına işersen korkudan filan sorusuydu ( yükseklik korkum var mı bilmiyorum ama yüksekten korktuğumuda belirtiyim). gece uyurken bunları düşünerek geçti iki hafta ama özellikle o atlama anı müthiş haz veriyordu, natalie portman sevgilim olsa onu düşümek sanırım bu hazzı vermezdi. atlıcağımız platform istanbulda çubuklu hayal kahvesinde olacaktı, ama akşam 17 deydi bizim atlayışımız, e fırsat sitesinden olunca böyle oluyor, önce randevu alıyorsunuz sonra bangii jumping için sıranızı bekliyorsunuz. o saate kadar istanbulu dolaşayım dedim, eminönü-ayasofya gittim  orda dolaşırken haberim oldu formula 1 den, hele ki son formula 1 olunca kaçmaz dedim, iyikide öle demişim.
neyse akşam oldu geldim atlıcağım yere ilk atlayanı görünce bişi akıp gidiyor içinizden sanki birisi intahar ediyor gibi  ayağındaki ipi filan görmüyorsunuz ne zamanki tekrar yaylanmaya başlıyor, işte  o an, aaaa adam intahar etmiyormuş diyorsunuz. 
arkadaşlar gelene kadar iyice alıştım artık korku filan kalmadı, hatta lise1 e filan bi kız bi erkek geldi, bunlar ama bıraksan ipsiz denize atlıcaklar o kadar rahatlar , şekilli filan atladılar böyle (ters atladı erkek olan) komik olan anneleri aşağıda 999 doğuruyor, ben çocukları geçtim annelerini izliyorum kadıncağız kalpten gidecek , elim telde 112 aradım arıcam o kadar korktular filan ama neyse kimseye bişi olmadı. tabii ben bu 2 ergenden bu gazı alırdı dururmuyum, içimden artık diyorum balıklamamı atlasam, parendemi atsam böyle şeyler düşünüyorum . neyse gel zaman git zaman sıra bizim gruba geldi, ben atladım tabi ilk ben atlıcam diye, sonra ölürsem, sakat kalırsam, malulen emekli olursam hayattan , her bi haltı ben kendi özgür irademle yedim, kimse beni zorla bu iple aşağıya atmadı , sağlıkta ve mutlulukta bu benim seçimimdi die bi kağıt imzaladım. sonra sıra geldi ayaktan bağlanmaya, bu arada bir dipnot yüksek işler diye bir grup dağcının kurdugu bir şirket yapıyordu bu işi ve gerçekten işlerinde çok iyiler, ölmediğinden mi anladın derseniz, oda var tabi ama her işi bir kaç kişi yapıordu, sizle tepeye çıkan ayrı, ayağınıza ilmiği geçiren ayrı herkes purofeşınıl gözüküyordu yani. bu arada mantıklı ve akıllıca korkularımdan biride ip ayağımdan çıkarsa nolacaktı, ilmikçi çocuk saolsun  2 kat sıktı, buda tamamdı. koşa koşa olamasada o heyecanla doğru söz bu ama 2 ayak bitişik, zıplaya zıplaya vince geldim (toplam 3 adım zaten) vinçteki çocuk bendeki enerjiyi görünce oo, çok enerjiksin dedi, hakkaten öyleydim ama hadi hemen çıkalım diyorum, çocuk vinç operatörüne salla kaptan dedi, biz hızlı bi biçimde çıkıyoruz, ilk 1-2 katlık apartman mesafesinde hala sorun yok ohh boğaz, şiş kepap hayat güzel modundayım. ama ordan sonra işler değişmeye başladı, bi an başkası geldi yerime, aşşadaki o enerjik paradeyle atlıcan can gitti, tanımadığım biri geldi, ama nasıl korkuyorum, minicik  bi platformdasın, ayağın bağlı arkanda 3 saniye önce tanıdğın bi adam var, senin cinsiyetini değiştirse değiştirir zaten arkanı dönmüşsün, herkes gittikçe aşağıda küçülüyor... sen , arkandaki adam birde ip var sadece hayatta,

çıktık yukarı, 
biz mi durduk, vinç mi durdu , zaman mı durdu yukarda ama ne durdu anlayamıyorum ( ben normalde yüksek binalardan aşağıya bakamam, e mal mısın oğlum orda ne işin var diceksiniz o zaman, bazı cevaplar sorularda gizli sanırım )
durduk güya artık gidicek bi yer yok ama hala sallanıyoruz. sonuçta üzerinde olduğumuz platformda vince bağlıyı bir iple, bende başka iple platforma bağlıyım, neyseki fazla su içmemişim cidden,
arkamdaki gözlüklü çocuk (ha bu arada bir artiz, bir artiz rey benli filan abi bundan önce top gundaki tom cruise değil bendim, emekli oldum burdayım havalarında) nasılsın diyor bana  dalga geçer gibi naber aşağıdaki gibi değil dimi der gibi, bende ses yok, kem küm zorladım  kendimi baya  ancak ağzımdan iyyim çıkabildi ama ne enerji kaldı ne bişi, sanki 10 gündür conilerin elinde  işkence gören vietnam askeriyimde son nefesimde sordukları soruya cevap verip iyyim diyorum, (10 günlük işkence sorusuda nasılsın) .
önümde bi güvenlik vardı onuda aldı, anlatmaya başladı "şimdi yavaşça öne geliosun, 
sonra kendini baştan öne doğru bırakıcaksın, düşerken ipi tutmaya çalışma elini keser " ben güya parandeyle atlarım, balıklama atlarım, ters atlarım diyen ben sanki hayattaki son şanşı arkamdaki rey benlinin söylediklerine amade ne dese yapıcam.
ben kımıl kımıl öne gitmeye başladım, ama bu seferde ip çekiyor aşağıdan, ellerimle demirleri nasıl tutuyorum, sonra geldim ucuna platformun;
işte o an korkunun cisimleştiği andı, kim öğrettiyse bize soyut somut kavramları halt etmiş, hayatımda o an hissettiğim korku kadar hiç bi duyguyu somut hissetmemiş olabilirim, al o korkuyu buzluğa koy 1000 yıllık insanlığın korku ihtiyacını giderirsin o kadar, erkek adam ağlamaz, erkek adam korkmaz dimi,
naaaaaaaaaaaahhhhhhhhhhhhhhhhhhhh (ağlamadım ama yinede)
ucundayım artık bizim rey benli hazır mısın diyor?
bende tık yok, ama içimde dünya big bangden bu yana yeniden oluşturuluyor, 
bi an oğlum dedim şimdi attın kendini attın yoksa bütün nato ,gelse seni aşşa atamaz,
ondan sonra o bir anın devamında , bir anda bıraktım kendimi aşağıya
.
.
.
.
.
 bir an kavramıda halt etmiş, hala o ana dönebiliyorum şimdi dahi, asılı kalmışlık gibi bir duygu bu,
.
.
.
.
ama havada olduğum an işte orası müthişti, korkma kısmıda müthişti çünkü dibine kadar duyguları yaşıyorsunuz, ama özellikle o boşluktaki his müthiş bişiydi, atladıktan sonra çünkü beyin devreye giriyor sanırım ve diyor iple bağlısın yaşıyacaksın, ama atlamadan önce bütün ruhun, beynin, vucudun o yaşa kadar öğrendiğin herşeyle tek parça oluyor ve korkuyorsun,
onda sonrası zaten salıncakta olmak gibi,
izlemek isteyen olursa oda burda zaten 

  
bir taşralı için, vapur ve martılar, öyle çok şeye bedel ki

şanş eseri haberdar olduğum ve türkiyede son kez yapılacak formula 1 i izlemek için mecidiyeköyden iett otobüsüne bindim, burda güzel ayrıntılar var. hayatınızda kaç defa kendinizi temel gibi hissedebilirsiniz ki, bir iett otobüsüne biniyorsunuz ve içerde, 3 alman 5 fransız 4 japon görüyorsunuz aynen böyleydi otobüs, en güzel kısmıda tam türk usulu baya dolu olmasıydı, 3 cm dibindeki baba oğul japonca, 8 bucuk santim solundaki 2 rus hatun rusça, her frende üstüne yıkılan karı kocada ingilizce konuşuyordu. hani london 2012 ye gitsem okde, mecidiyeköyde simit dünyasının önünden böyle bir dünyaya açılmak değişik duygular yaratıyor insanın içinde. nuhun otobüsü kıvamında tin tin 1-1 bucuk saatlik yolculuktan sonra istanbulparka ulaştık sonunda, etrafta bir bayram havası, ortam müthiş cidden. alttaki girişten, hoşbulduk dedikten sonra geçtim içeri

istanbulparkın girişi, alttaki fotoda tam karşıda aslında ücretsiz ringler var ama içeride onlarla gidiyorsunuz bir yerden diğer bir yere, atladım onlardan birine bu fotoğrafı çektiğim yerin yakınına geldim, tam o arada türk oldugu belli iki kardeşle tanıştım, ama tam keyif adamları, birinde güneşlikler,  birinde buzlukta biralar onlar tabi biliyorlar nerden en güzel izlenir. türkiye deki ilk formula 1 den bu yana kardeş kardeş geliyorlarmış çünkü. burda pilotlar öncesinde geçiyor ben öyle deli sevmem formulayı, schumacher, bariçello, sauber i geçmez bildiğim pilotlar oda ismen, görsem schumacher dışında tanımam zaten, bizim kardeşler öyle değil ama bayraklar filamalar ciddi ciddi taraftar olmuşlar.

dediğim gibi, formula delisi değilimdir, tvde bir ara izlerdim ama ondanda sıkılırdım bi süre sonra ta ki burda izleyene kadar, canlı izlemek apayrı bişi , o sesleri bile herşeye bedel, su sesi filan hikaye su motorların sesini sadece ;  dinleyin , izlemenize bile gerek yok, böyle kaç tane ses var yeryüzünde söyleyin bana , ki bu makinalar yanınızdan 300 km hızla filan geçiyorlar zaman zaman.
bir gün yine bir yerde formula 1izlicem, çok yazık olmuş bu organizasyonu kaçırmamız.
bu yarışıda kazandılar diye demiyorum ama red bull dur tek favorim.

yarış bitmesine yakın bizim kardeşler, piste girmek ister misin dediler, oha dedim abi nasıl yani,  o yarış sonrası piste atlayan manyaklardan mı olucaz? yes dediler, o dedim ayıpsınız tam benlik, bana kalsa yarış devam ederken bile girerim sahaya biz türküz.
tabi bizim kardeşler biliyor açılacak kapıyı, nerden piste girebilceğimizi, gittik oraya bekliyoruz milletle kapıyı açsınlar diye. genelde türk zaten az ama burda işte o kadar az türk varki , lan diyorsun bu yabancılar demekki yıllardır geliyorlar ki bu kadar öğrenmişler oha diyorsun ya sevgiye bak, fanatikliğe bak. sonra kapı bir açıldı hurrraaa, o bildiğiniz pistte arkasından ispanyol boğası kovalayan tipler gibi yardırıyoruz, ödül törenini yapılacağı yere. dahada komik olan bizim kardeşlerin birinde, koltuk, güneşlik filan diğeri boşalmış buzluğu taşıyor elinde böyle koşuyorlar.

rubens bariçelloyu bile gölgeleyen güvenlikler harikaydı ayrıca bunlardan yüzlerce vardı bütün pist boyu dizilmiştiler. demir çitlerde malzemeden kaçarız, yarışma günü 100  tane güvenlikçiyi çit yaparız, beyin bedava

yarışın birincisi Sebastian Vettel  in kupayı alışını insanların popoları arkasından izleyebilmek için az emek vermedik, bu fotoğraf ciddi bir emeğin sonucu

işte bu kadar insanı geçtik üstteki foto için, biraz daha hızlı koşabilsek popo fonuda çıkacaktı görüntüden ama bunla idare edin artık.
bu arada bu organizasyonun kısa bir sürede türkiye de yapılmasında kimin emeği varsa helal olsun, kendi adıma çok güzel ve özel bir gündü, yapımda yayında emeği geçen herkese teşekkürler...


likya yolu ve köprülü kanyonda rafting
19-22 mayıs 2011 ve 18-19 haziran 2011

biraz yorulmusum bu kısmınıda sonra bitireyim



 












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder