24 Temmuz 2012 Salı

japan 3 (14-15-16-17 haziran 12) KYOTO


kyoto da pek maceram yoktu, aslında hiç yoktu ama yinede çok güzel bir şehir kyoto,
sakin huzur dolu bir şehir kendi halinde, zaten eski başkenti japonyanın ama sürekli yagmur yagdıgı için ilk gün dısında,
 kyotoda yağmurda bisiklet sürüşüyle geçti burdaki günlerimde,

alttaki nehir herşeyi kökünden değiştiriyordu şehirde, az sonra görüntülü anlatımı geliyor :)
 
 
en şirin japonlardan biriydi, şişman yok çünkü :)

cooper ları sevmem aslında ama bu cooper hakkaten miniydi eski cooperlar mı böyle yoksa japonyanın mini cooperı daha bi minimi bilmiyorum ama keşke biri bana bu arabayı alsa, fotoğrafta anlaşılmıyor ama  o kadar güzelki pufffff


halk sürekli nehrin etrafında izlemesi bile rahatlatıyordu insanı

türkiyeden kaç kişi vardır 9000 km öteye çekirdek götürecek, seviyorum napayım sevgi böyle bişi :) heleki kyotoda çekirdek yedikten sonra nehre atmak kabuğunu hayat bu işte :)

(bu arada kimse bana kızmasın, bizdeki ezberci çevrecilikle bana yaklaşmayın sakın, nara parktada çekirdek yedim hemde parkta tanıştıgım bir japonla napıcak diye bekledim kabuğunu, direk attı çimlere , 
dedim: ee doğrumu sence , 
dedi: tabiki doğru bişi olmaz , organik bu, organik olmasa atmazdık 
dedim: hıh ya bu işte senin gözünü, dlini yirim ben, 
türkiyede her türlü nan organik hayatları yaşamalarına rağmen çime bastıramadığım arkadaşlarım şöyle bir ufo gibi geçti beynimde ve ruhumdan :)

işte bahsettiğim yaşam tarzı bir : nehre bisikletinde oğluyla gelip balık tutan baba

işte bahsettiğim yaşam tarzı iki  : nehrin etrafında bisikletiyle turlayan  çekirdek çekik göz aile (bu arada rüştüyü öpmezdim ama japonların nerelerini öpeceğimi şaşırıyordum bazen takdirden ve saygıdan,
normalde kimse kask takmıyor ama mutlaka çocuklara takmaya o kadar özen gösteriyorlarki, birde bazen hızlı giden yol bisikleti kullananlar oluyordu sadece onlar takıyordu kaskı ) 

işte bahsettiğim yaşam tarzı üç : nehre bisikletinde gelip kendi başına gitar çalan, cepen kız kurumuz :P veyahut  cepen taş hatunu suratını göremedim :)

işte bahsettiğim yaşam tarzı dört: nehre bisikletiyle gelip holli hoopp tereyağlı ballı ekmek oynayan cepen bacımız 


ve işte bahsettiğim yaşam tarzı bir 2 ,3 , 4 , 5 , 6 , 7 
çünkü onlar yaşıyorlar!!




o benim olsun, dünyalar sizin, of offffffffffff

oturduğunuz bir bankta bile böyle şirin animeler oluyordu , o kadar güzel bi duygu kaplıyorki içinizi :)


bu alltaki pastane rüya gibiydi, kasada şirinmi şirin 25-30 yaslarında bir bayan konuştuk biraz eşide arkadaydı ama nasıl tatlılar birlikte pasta, börek çörek yapıp satıyorlar, 

bazılarının hayali, bazılarının gerçeği oluyor ...



 maşallah maşallahhhhhh...






bir çocuk bile müthişken, dört tane birden vardı, bir maşallahta size :)

burasıda  filozof yolu  işte

tavandan inen pompalar

evet bunların hepside enerji içeceği


sürekli yağmur ve sevdiğim bir kaç kare




artık dönüş yolu havalanına gidiyorum veeeee

kendimi buldum

eğer kansai havalanından gelir gidiyorsanız ve zamanınızda varsa mutlaka ülke içi uçuşların olduğu katı gezin, kaçıncı kattı unuttum ama , hem mağazalardaki fiyatlar çok uygun (heleki bir 100 yenci -2tl var yani 1 tl ci bizdeki çok pratik işinize yarıyacak şeyler bulabilirsiniz ), 
ayrıca lokantalardaki yemeklerde hem güzel hemde uygun alttaki menu 10 tl filandı sanırım





ve bütün herşeye rağmen,
vatana dönüşte duyulan tuhaf kavuşma hissi!!
 



boğazdan ilk kez uçakla geçtiğim için bu kadar güzel olunca bende kendi ülkemle kapatayım dedim,

dediğim gibi LANET OLASICA HERŞEYE rağmen,
vatanımız bizim kaderimiz :)





neyse bu fotoyuda eklimde öyle bitsin japonya gezim :),
gördügünüz gibi aklım tamamen japonyada kalmış,kendisi güney koreli olsada,
belkide bir sonraki seyahat güney koreyedir...



ilk

japan 2 (10-11-12-13 haziran 12) NARA-TOKYO


bugün (10 haziran) artık naraya geçiyorum, osaka nara arası yaklasık 45 dk veya 1 saat sürmüstü ücrette sanırım 8 tl civarıydı trenle, nara jr train stationda indikten sonra yaklasık 1 km uzaklıktaydı indikten sonra dümdüz yukarı cıkıyorsunuz , yani nereye gideceiginize gore degisir ama nara parka gidiceginizi dusunerek bunu soyluyorum 

bu arada ilk pirinc tarlasını osaka-nara arasında gördüm, bundan sonrada bol bol heryerde gördüm zaten
 naradaki sokaklar, bu levhalara geyik yapma denir ama degil tamamen gerçek
 nara parkın tam girisinde solda bir bahce var özel mülke ait ama ilk kez giden turistlere giriş ücretsiz bende kacırmadım tabi

işte bizimle onların farkı sanırım,80 yasındaki amcam yerden 40 cm yukarda agac budarken bile kask takıyor, bizde kayak yaparken kask taktıgınızda insanlar soruyor neden takıyorsun, boğmuyor mu !
nara parkın içi artık buralar
yorumsuz
adını unuttum bu castlenın ama içindeki en büyük ve tek paralı castle zaten giriş sanırım 7 tl di
pazar gününe denk getirmeyi başarmısım ama yinede herşey çok düzenli olduğu için ne sıra çok vardı girişte, nede boguluyordunuz


yorumsuz


saw  burdan araklanmadıysa (maskesi olarak), beni saw öpsün
bu arada geiykler geyik işte ama yinede ısırma durumları filan varmıs, ben gormedim ama tabelalarda vardı, tabi kadın heryerde kadın,  bazı geyikler yüzsüz ve atılgan olunca korkuyorlardı

nara burası işte


iştee japonya gezimdeki unutamıcağım kişi ve hayatımdaki en özel kişilerden birisi,
fotograflarını cekmek istedim bu baba kızın, tabi dedi ginço (resimdeki cepenin adı ginço) , sonra çat pat ing cesiyle sohbet etmeye başladık,ardından beni ertesi gün beni yemeğe davet etti ok dedim,sonrası aşagıda

bu akşamda nara parkta bitti,
nara zaten küçük biryer doğası cok güzel, nara park çok güzel,
ertesi gün sehir merkezinde biraz dolaştım ,ardından direk hostelime döndüm

 kaldığım hostel cidden cok güzeldi, gerçek eski usul japon eviydi, alttaki 3 fotoda kaldıgım hostele ait , ve kesinlikle tavsiyem en azından bir iki gün bu tip biryerde konaklamanız madem japonyadasınız



 sabah (11 haziran) erkenden kalkıp nara parkı biraz daha gezdim, sonra tren istasyonuna gittim, ginçoyla bulusacagımız yer naraya 2-3 durak ötedeydi ama adını unutttum, ordada bi castle vardı güya bulustuktan sonrada o castle gezicektim ama hepsi yalan oldu:)

nerde insanlar saygıyla egiliyorsa ve ne tesadüf işin içinde para varsa, orda kutsal bir mekan var bu arada, japonyada dahi!

insanların içindekilerden cok daha güzeldi:)
parktan cıktıktan sonra işte yine minyatür hediyelik eşya satan bir dükkan, anasını satim işte buralarda lanet olsun dedim paraya, nasıl güzel şeyler vardı anlatamam :(
ve dediğim gibi yine küçük şeylerde müthişler japonlar...


en son   ginçoyla yemek yiyecektik orda kalmıstım,imdik bu yatakta neyin nesi?  hemen anlatayım,
ginço 65 yasında (veya en az 60 tam hatırlamıyorum ama emeklilik yası kacsa japonyada daha emekli olalı 2 sene olmus birisi) kendinden 20 yas kucuk new :) eşi ve dünyalar tatlısı ilkokula giden kızlarıyla çekirdek aileler ,
birlikte yemek yedik saolsun ordayken bana hiçbirşey ödetmedi :(, sonra evine gittik oturduk, eşiyle kızıda geldiler sonra bugün misafirim ol dedi,
 olur dedim :), hadi o zaman hosteline gidelim cantanı alalım dedi gittik, dedigim gibi trenle 2-3 durak uzaktaki hostelimden cantamı aldık geldik bu arada kobedende gectik aslında ertesi gün planda kobe vardı (fakat birazda gerek yok diye dusundum orayı gormeye, burda gercek bir japon ailesiyle 2 gun gecirmek varken, birde bundan sonra nasıl yaparım bilmiyorum ama japonya gezimde bütün planımı bir gun once yapıordum en uzun planım bir gun sonrası icindi bazen o an kafama eseni yapıyordum, bu planı yaparkende su yolu izliyordum , hostelde veya otel kalıyorsam zaten orda benden once benim gitmedigim yerlere gitmis birileri mutlaka oluyordu onlardan bilgi alıyordum veya otel gorevlisi veya turist informationdan veya yolda tanıstıgım japonlardan, hem bahane oluyordu insanlarla diyalog icin hemde bence bir ülkeyi en iyi oralalılardan ogrenirsiniz , işte yine bu sekilde kobeyi arastırdıgımda kobe hakkında soylenen soz 100 yıllık bir sehir olduguydu onun icin kobe gezimi tamamen iptal etmemde kolay oldu)


cidden cepenler insan degil , dünyalı değiller çünkü :), yaptığı iyiliklerden değil sadece,  ginço o kadarcık ingilizcesiyle bile o kadar kendini açtı  ve öyle bir yaşam enerjisi varki anlatamam,

sonraaaa ertesi sabah(12 haziran) için kano yapmaya  karar verdik,normalde o günkü planda aslında kobeyi gezmek vardı ama anasını satim dedim japonyaya bidamı gelicem nerde kano yapabilirim ginçoda bu kadar yapmak isteyince tamam dedim (bu arada cidden bida gitmeyi japonyaya çok istiyorum, hem ginçoyu ve ailesini ve aslında bütün japonları çok özledim, hemde planlarımız var ginçoyla, bidakinde hem kano hemde kayak yapıcaz bu sefer :))
bu arada ginçodaki yaşam enerjisini nasıl anlatsam bilemiyorum aslında çoğu japonda vardır diye tahmin ediyorum hayat düzenleri öyle kurulu çünkü, ben sadece ginçoyu tanıdıgım icin ondan birebir etkilendim ve anlatmayı deniyebilirim şöyleki,
sabahın 8 inde kalktık, arabayı hazırladık ki o kanolar hiç öyle hafif seyler degil artı aracın üstüne  monte etmesi filan eşek gibi zor, neyse cıktık yola sanırım ginçonun evine 2-3 saat uzaklıktaydı gittigimiz nehir (kizugava ) ,ben hem giderken hem dönerken uyudugum icin yol ne kadar sürdü tam bilmiyorum, neyse gittik rivera lakin 2 kişiyiz ikimizde kano yapıcaz, katlanır bisiklet buna çözüm oldu önce kanonun bitiş noktasına benim kuru elbiseleri ve katlanır bisikleti bıraktık çünkü kanoya başlıcagımız yerdede araç kalacaktı birinin gidip aracı alması gerekiyordu, genç olan ben olmama rağmen uluslararası sürücü belgem olmadığı için bu iş ginçoya kaldı haliyle,
bisikleti ve giysileride bıraktık finish noktamıza, sıra artık startta, cıktık yukarıya ama startla finish arası yaklasık 4-5 kmdi, ki bu mesafe nehirden, ki haliyle donuste tırmanıs var ve katlanır bisikletlerle ,bildiginiz yol bisikleti filan gibide degil katlanır bisiklet, sürmesi baya yorucu ve karsınızda 60 küsur yasında bir insan var neyse asıl olay zaten nehirde buralarda bişi yokmus dedim sonrada,
arabayı parkettik indirdik kanoları en son içine oturuyorsunuz kanonun sonra bişile kapanıyor kano tamamen tek vucutsunuz kanoyla,anam dedim o an ben nerdeyim napıyorum oglum tamam cesaret filanda simdi işte poku yedin ,ölsen cesedini nerden bulucaklar kime teslim edecekler kimsenin böyle bişi yaptıgımdan haberi yok o an hakkaten korktum ama iş işten gecti artık, son anda dedigim gibi telefon edip haber verim dicem ama kime ne dicemki ben lizugava nehirdeyim kano yapıorum 60 yasında 2 gun once tanıstıgım gincoyla eğer ölürsem adresim türkiyede şurası yollarsınız bi zahmet türkiyede vergilerim bi işe yaramıyor bari fani bedenimin kargo parasını cıkartsın bunca yıl vergi ödedik, aslında elcilige bu bilgiyi verebilirdim:) neyse bu hayaller film şeridi gibi gecti sonra kapattım gözü türkün ölümü japonla kanoda olsun dedim, bu arada  bunge jumpingdede boyleydi aslında bi cok ekstrem sporda yasanılan duygu sanırım aynı , o an  bıraksanız 3 futbol sahası büyüklügünde işeyecek kadar korkuyorsun ama sonra bi anda başka biri oluyorsun ,hoppp o korku artık aştığın bir eşik oluyor ve işte o an dünyalara bedel...

sudaydık artık, can simidimiz, var kaskımız var ama bunlar olabilecekleri engellemezki, başta kucuk taşlık alandan geçiyorum hop ben suyun dibindeyim ilk düşüş oldugu icin baya korkuyorum ,suyun dibinde kanodan ayrılmak kolay degil heleki ilk kez yapıorsanız heleki ilk defada ilk kez batıyorsanız, guvenlik ipi diye bişi var onu oncelikle bulmanız lazım onunla acıyorsunuz sizi baglıyan seyi kanodan kurtarıorsunuz tabi o yesil suyun icinde bulabilirseniz havaide kano yapmıyorsunuz ,neyse onu buldunuz bu sefer kanonun icinden tersken cıkma kısmı var onuda yaptınız bu sefer suyun üstüne cıkma kısmı var, düşünüyorumda ginçoda hakkaten deli bi adammış (eğer başıma bişi gelseydi ayıp olmasın diye fani bedenimi , nehrin okyanusa açıldıgı yerde aramıyacaksa tabi :) )  , elin türküyle ne işin var, heleki o türkün hayatındaki tek sulu  etkinligi, muz ve  yarım saati 10 tllik sandal gezilerinde cekirdek yiyerek kürek cekmiş birisiyse , hadi dünyaca ünlü türk kanocusu filan olurum dünyada ünü söhreti geçtim kano yapmış olurum tamamda o yok bu yok, ilk düşüsten çıktıktan sonra, o yeşil karanlıktan tekrar gökyüzünü gördüm ya (ki yagmurluydu gökyüzündede kara bulutlar vardı ) allah dedim tamam bu işi kaptım ben, türküz ya bayrağı diktikmi bi sefer istanbula tamam biz yıllardır avrupalıyız havasındayım,oldum kizugava riverın  ulubatlı hasanı, ama japon nehri bu diger tarafta ulubatlı hasanla bile tanısmama vesile olabilirdi birazdan anlatıcaklarımla, ilk düşüsten sonra biraz sakin gidiyor nehir birazcık daha kapıyor gibiyim kano kullanmayı, mesela aklınızda olsun bi gün yaparsanız kano, baktınız devrilecek gibi kano yapıcagınız tek sey küregi kanoya dik tutmak hani ipte sopayla yürüyen sirk calısanları olur ya aynen öyle düşünün tabi bu dedigim durgun suda geçerli, akıntıya geldiginizde tam tersi savasıyorsunuz resmen nehirle, heleki sert akıntıda işte orda teknik ve tecrübe devreye giriyor,  dedigim gibi bu durgun su kısımları süperdi yukardan yagmur yagıyor, üstte tofaşın kuş serisinden kuşlar uçuyor her  taraf agac ama tropikal iklim agacların dallları nehrin üstüne taş gibi bi kızın saçları gibi dökülüyor, aynen günaydın vietnam filmi fonu var yani, offf nasıl güzeldi anlatamam kimse yok siz ve doğa sadece ki kano tuhaf bişi sanki nehirle bir gibisiniz, en koyan sey burda su gecirmez bi fotograf makinam olmaması oldu :( hayatınızda bazı anlar vardır geri tusu olmuyor en azından beyninizdeki goruntuleri hatırlamaya yardım edecek fotograflar olsa muhtesem olurdu ,
ardından ilk ciddi akıntılı bölgeye geldik, ben sag sol yapıp  devrilmemeye çalısırken hop suda bizim ulubatlı hasan, bi sekilde yine cıkabildim sudan, ama nasıl akıntı var neyseki kanonun bi ucundan tuttum ama bu seferde akıntı cok guclu ve her taraf kaya kanonun üstüne yatar gibi yaptım neyseki bu şekilde belden üstünü koruyorum , o an sadece sunu dusunuyorum oglum kesin kırdın bacakları yada  kırıcan, gitti bacaklar,  nasıl gidicen simdi trye daha biletinede 5-6 gün var malcan, ne halt yapcan tek başına bastonlarla kırık bacakla japonyada diye kendime küfredip duruyorum,   neyseki burdanda sag salim cıktım kıyıya , çıktım derken işte yine süper mario ginço devreye giriyor, battığımda önde oldugu icin genelde nehirde akıntıya karşı kürek cekerek bir şekilde bana doğru geliyordu , sonra güvenlik halatı var onu kanoya bağlıyor bende kanodan tutuyorum en yakın kıyıya çekiyordu ki genelde etraf ağaç oldugu icin bazen baya çekiyordu ki bu düşüsümde kayalık alanlardan dahi  geçmiştik, sonra kenara cıkıyor benim kanodaki suyu bosaltıyor tekrar giriyorduk suya ama nasıl yorucu bu dediklerim yaşamanız lazım, bu son batışımda,  omzum sagım solum agrıyor ama durulmayacak bi ağrı yok iyi dedim kırık yok (geçmişte yaşadığım iki tecrübeden vucudumdaki kırıkları artık tanıyorum  :) ) olsa olsa çatlak olabilir diyorum tamam diyorum bu iş oldu artık,
bindik kanolara gidiyoruz yeniden en son bir yere geldik ginço önde geçit gibi olmuş kayaların arasından geçiyoruz , ginço yı izliyorum o naparsa aynısını yapıcak ulubatlı çekirge, bi baktım adam ters düz oldu nehrin dibinde kayboldu, aha dedim ben yaprağı yedim şimdi, ginço bile burda batıyorsa , dememle hop bende sudayım buraya kadar normal 2 defa batmışsız ama cıkmayı bilmişiz nolcekki diyorum rahatım, suyun içinde önce kanodan cıktım ok burası tamam, sonra yüzey ne tarafta  onuda buldum burada ok , içimden diyorum tamam simdi cıktım bile sayılır su yüzeyine, bu dediklerim tabi saniselik düşünceler davranıslar, basladım kulaç atmaya kendimi yukarı itmeye ama gidemiyorum nasıl olduysa akıntı o kayanın dibinde sanırım ters akıntı olusturup dibe doğru cekiyordu,
nasıl itiyorum kendimi yukarı doğru kolaymı can derdine düşmüşüm, ama yok tık yok oldugum yerde sayyorum aha dedim buraya kadarmış, hayatımda en korktugum an sanırım yüksekten korktugum icin ya bungee jumping yaptıgım andır yada bu andır, sonra içimden diyorum tamam son nefeslerini japon balıgı gibi kizugava riverda almak varmıs , bi türlü cıkamıyorum yukarı, hayatımın filmini bile izlmeye vakit yok içimden diyorum ya acaba ginço gelebilirmi daha gencim filan kader bu olamaz küçççük jepen emrah oldum, hakkaten duygularım bunlar oldu içimde o anda, ama  nerde gelsin adam kendi canının derdinde,
bunları düşünüp debelenip dururken, bana 30 yıl gibi gelen bu süre olsa olsa  büyük ihtimal 20 saniye bile değildir , bi anda suyun üstünde buldum kendimi, kask maskta cıktı,
oha dedim ya ya ohaa yaşam anasını satim herşeye bedel hiç kuşkusuz hayatımın degerini en çok anladıgım andır o an, ama artık bitmiştim orda ulubatlı hasan oldu annesinin eteğine saklanıcak çocuk:)
ıslak kedi yavrusu, gibi bisikleti ve giysileri bıraktıgımız yerde kanolarla kaldım ben,
ginço yine süper mario, bindi bisiklete gitti arabanın yanına , bu arada sürekli is it ok is it ok diyor adamcağız bende caktırmıyorum ok ok diyorum ama ne okeyi her batışımda nehrin yarısını içtim zaten ictigimden daha fazlasını yine her  batışımda altıma işiyerek cıkarttım ama caktırmıyorum güya:)
ok diyince adamcağızda gülümsüyor her defasında you enjoy it diyor :)
ingilizcesini yirim yaa ne şirin insanlardı, konusurken bisileri anlamazdı bazen i am sory, a little english derdi :)
ginçoyu beklerken kurulandım  üstümü değiştirdim en az 1 saat bekledim bu seferde ginço için korkmaya başladım acaba diyorum cok yoruldu basına bişimi geldi neyseki geldi sag salim kanoları filan yerleştirdik araclara hadi ordan onsen, ama bu sefer osakadakiler gibi degildi bu onsen gercek hot spot tu yani gerçek kaplıca, bunuda surdan anlıyorsunuz dogal kaplıca suyunda vucudunuz bira kaygan oluyor :)
burası zaten minik bi kasabadaki kaplıcaydı ama tuhaf bir sekilde osakadaki kaplıcadan en ufak kötü yanı yoktu, hem temizlik hemde teknoloji olarak

 dediğim gibi maalesef en güzel yerlerin fotoları yok :( bu kısım nehrin sonu

 burasıda başladıgımız nokta mario ginço

burasıda herhangi bir tünel japonya için herhangi bir tünel, ama bizim için (fotografın sol tarafı ) içinde bisikleti yolu dahi olan bir tünel , ve bu tünel dagın basında alakasız bir yerde, arabada giderken ancak bu kadar cekebildim

bi ara ginçonun teli aldım nedir ne değildir diye ,türkiyede olmayan markalar hep çünkü, arkasını cevirdim  kamerasına baktım ilk anda algı direk soyle dedi he he 1,3 megapiksel sonra bi baktım 13,1 megapikselmis:) kaldım tabi cunku herkesin elinde olan telefonlar  bunlar ve hiçbiri su gecirmiyor

yolda dönerken cektiğim fotolardan birisi animeler tırların bile üstünde ve hepsi öyle şirinki
saolsun ginço, hayatımdaki en güzel anlardan biri kano maceramıda gtamamladık dönüş yoluna geçtik dediğim gibi güzelce uyudum zaten adamcağız o yorgunlugun üstüne o kadar saat birde araba kullandı,
döndük eve biraz oturup dinlendikten sonra tokyo otobüsüme yetişmem için  tren istasyonuna  bıraktı ginço ,ama ondan önce anlatmayı unuttuğum birşeyden bahsedicem onceki gece hostelden  benim eşyaları alıp gelirken ginço bak sana bişi göstericem dedi, bi nehrin kıyısına gittik, üflemeli bi çalgı cıkarttı arabadan ama nasıl tok bir sesi var  ninjaların savas borazanı gibi bişiymiş , ne oldugunu anlatamadıgım bu üflemeli çalgıyı çalmaya başladı ve Hotaru  ve Hotaru diyip duruyor bizdeki ateş böceğini tarif ediyor ama hiçbişi yok ortada mevsimi geçmiş ki mevsiminde bile çok nadirmiş insanların görebilmesi,  bir umut görebilirmiyiz acaba sanşımızı deniyelim demiş, sonra bişi gordum ama
beyaz bişi minicik helikopter gibi yanına gidince kayboluyor sonra dikkat edince bir kac tane daha cıktı ama muhtesem bişidi bizdeki ateş böcekleri kırmızı olur birde fener filan dogrulttugunda dahada artar ısıkları ama bunlar öyle degil hem sabit degiller aşağı yukarı filan gidiyorlar hemde ışık tutar veya yaklaşırsan kendini saklıyor, animelerini  çok severim ve o animelerin nerden geldigini o kadar iyi anlıyorsunuzki doğaları bile anime gibi rüya gibi, abarttıgımı dusunuyorsanız bilmiyorum, belkide ben çok sanslıydım...

allttaki fotoda işte en başta bahsettiğim site hyperdia nın ekran görüntüsü, ginçoların beni bırakcakları tren istasyonundan tokyoya giden otobusun duragına giden güzergah aşağıdakide, cep telefonunu pek kullanmıyordum ama fotograf makinam sürekli cebimde oldugu için bi tur not defteri olarakta kullanıyordum fotograf makinasını,  onun için çekmiştim bu fotografı

ginço bana birsürü hediye verdi, misafi oldugum icin o kadar mutluyduki kano için hepsi için anlatamam, sadece sırt cantam varken bu sefer hediyeleri koydugum bir cantam daha oldu hem o kadar cantayla tokyoya gitmek mantıklı olmıcagı icin hemde.......

bundan sonrası tokyo ve kyoto

geldim yeniden,
osakadan tokyoya gidişi ya hızlı tren şin kasen le yapıcaktım yada willeexpressle , mangır olmadıgı icin otobüsü sectim giderken ,gece 11 de osakadan binip sabah 6-7 gibi tokyoda oldum , maliyet ise 60 tl civarı idi bu arada shinkasen 250-300 tl filandı dönüşte şin kasenle geldim onuda orda yazarım,

otobüs sistemleri biraz farklı, merkezi bilindik yerlerde bekliyorsunuz sonra otobus saatine 15-20 dk , ellerinde listelerle bayan görevliler geliyor duyuru yapıyor işte su otobüsün yolcuları kalmasın gibisinden (tabi bunu cepence yaptıkları için her duyuru yapan hatunda gidip soruordum ben , su otobuse binicem sizmisiniz ) sonra otobüs sizi alıyor asıl firmanın terminali var oraya götürüyor ordan kalkış oluyor, türkiyede otobüs firmalarının kendi terminalleri başladı , onların cok daha büyügü ve uzay üssüne benziyenini hayal edin :) otobüsün fotosunu çekmek hiç aklıma gelmedi ama otobüsteki bilet çeşitleri  çeşit çeşit tamamen yatan koltuklar bile var ama genel olarak bizdeki varan kalitesinde, en ucuz bilet çeşiti bile  (yani benimki:) , bu arada otobüsü beklerken alltaki kız dikkatimi cekti yanımda oturuyordu zaten, bende japon bi üniversite ögrencisiyle konusuordum,konustugum cocuga bi sorsana birlikte foto cektirebilirmiyiz diye kızın böyle ürkütücü gözüktügüne bakmayın hemen tabi dedi nasıl sevindirik oldu aslında fotonun altı dahada ilgincti ama altını cekmemis bizimki, dahada komigi fotodan sonra üçümüz sohbet etmeye başladık, kıza yasını sordum 17 dedi, bizim üniversite ogrencisi of abi dikkat etmeliyiz cok tehlikeli dedi , burda neyi kastetti bilmiyorum ama tahminim 18 yaşına kadar cocuk istismarına çok ciddi suçlar var ve korkuyorlar bundan  (canım ülkem dedim sonra içimden yasal evlenme yaşları ve neredeyse yasal tecevüz yaşları olmak üzere olan bir ülkede yaşadıgımı hatırlamak baya bi koydu)

benim otobüs geldi bu arada , bende otobüse gittim bu arada cocukla kız başgöz eolmuştu bile :),
içimdende ayıp olmassa çocugunuza adımı verirsiniz artık dedim tabi:P


evett sonunda geldik tokyoya, gerçi gelmeden önce tam güneş doğarken mola yerinde fuji dagını gördüm sanırım, o kadar yorulmustumki cok mallıgıma geldi goruntu süperdi çünkü, ama onceki gün kano deli gibi yormustu foto filan aklımın ucuna gelmedi,  hala o  sabahki goruntuyü rüya gibi hatırlıyorum, ama tek kelimeyle muhteşemdi heleki tam güneş doğarken,

işte sabahın köründe tokyo, aslında tokyoya resmen gitmiş olmak için gimiş gibi bi durumum oldu,
niyesini birazdan anlatıcam,

buranın adını unuttum 1 (ama ünlü bir yer )
burası sanırım kreşimsi bişiydi, çünkü bütün bisikletler böyleydi bi sürü bebek ve cocuk koltugu vardı ama ilginc olan hiç erkekte yoktu, kreş dildirde sanırım annelere yönelik bi okul gibi bişidi
buranın adını unuttum 2 ( buranın adını unuttum 1 indeki sokagın bitiminde bu tapınak var aslında )
buranın adını unuttum 1 (buranın adını unuttum 2 deki tapınağın  sagında bir cesmeydi buda )
buranın adını unutmadım ; sky tree  :)  eşşşşşşşşşşşek gibi uzun bişi, hayatımda gordugum en uzun binaydı , dedim gidim cıkıyım bu binaya, tokyoyu gez gez bitmez ne para var ne zaman en azından tepeden şöyle bi bakarım lakin cıkamadım cünkü onceki günden rezervasyon gerekiyormus, bende başım önde alında binanızı müsaittttt....,  demedim demem
çünkü öyle şirinlerki cepenler, bir kac tane kapısı var buranın, değişik değişik kapılarından belki alırlar die deniyorum sanşımı ama toss ( türküz hala kanımız akıo şarıl şarıl damarlarda, kuralsızlık diz  boyu)    almıyorlar ama hangi görevliye sorsam çıkamazmıyım abi bi 5 dkka görüp inicem dedigimde,  rezervasyonunuz varmı biletiniz varmı sorularına ,yok ben türküm plansız programsız bi binayada rezervasyonlamı cıkılırmıs, dedigimde benden cok üzülerek üzgünüz diyorlardı
sergenin kepçesimi daha büyük , yoksa bu iş makinasının kepçesi mi?
hah işte böylede bişi var yine, bomboş sokaklar ama bu iki görevli o boş sokaklara otoparktan çıkan araçları kontrol ediyor :D
hayallerimden birisi atakuleden aşağıya  bir gün karpuz atabilmek, burayı gördükten sonra atakule yerine burasına dönüştü o hayal  (bi kaç civata eksik olabilir ama zararsızımdır)
sky tree nin hemen altında muhteşem bir hediyelik eşyacı vardı, izleyipte orda görmek muhteşemdi
osakada pek yoktu narada hiç yoktu maske takan ama tokyoda baya vardı maske takan
sabahtan öglen 12-13 kada sırt cantam, yerinde sırtımda dolaştım sonrasında dönüş biletimi alınca şin kasenden, binecegim durakta  böyle emanet kutuları var onlara cantamı bıraktım biraz daha özgürdüm artık, bu arada tokyodada osakada ki gibi günübirlik sınırsız metro kartı aldım günlük sanırım 6-7 tl bişiydi 20-30 hat beleş bu kartla
 bu metro duragı 1914 yılından bu yana burda, tokyo şehrin adı oldugu gibi ayrıca bir metro duragınında adı işte bu durakta tokyo durağı (ha bu arada ilerdede hatırlayım diye yazıyorum  bizdeki metro durağı inşaatı 2012de yapılıyor ve içine insan düşüp ölüyor)
işte hayatımdaki en sevdiğim şeylerden birisi, tokyoya indiğim anda buraya gitmeye karar vermiştim geldim amaaaa :( kapalı, akşamları çalısıormus sky tree bir bu alete binememek iki oldu,
bende buna bindim birazcık olsun güzeldi kapalı bir kabin var kapodakyadaki balonlar gibi siz sadece içinde duruyosunuz bağlı filan degilsiniz, sonra hooppp bi anda düşüyor

burası için gelmedim buraya, lunapark için gelmiştim ama burayla tokyo dome la yanyanaymış, ve tokyo dome japonyada baya ünlüymüş, sadece beyzbol için kullanılan 1988 de açılan  bir stad ve 55.000 kişilikçikmiş :)

ali babamıydı, akirababamıydı adını unuttum burasıda elektoronik eşyaların satıldığı ünlü babalı semt tokyonun, yorgunluk ve zaman azlıgından fotolar bu kadarcık


cuma namazı kılmıyor bu cepen kardeşlerimiz, bu kafede ücretsiz wi-fi varmış onun için bu kalabalık :D
sırada artık kyoto var,  şin kasene bineceğim durağa tokyo durağına geldim tekrar, tokyodaki kalış sürem yaklaşık dokuz saatti, yanımda tokyoyu bilen biri olsa bu kadar kısada olsa süre güzel olabilirdi tokyo gezim,
ama kimsem olmayınca uzak diyarlarda, üstüne birde görmek ve yapmak istediğim iki yeride kapalı tutturmayı başarınca (çöldeki kutup ayılığı şahsiyetimle)  tokyodan pek bişi anlamadım tek artısı sanırım  birdahaki gidişimde yabancılık çekmiyecek oluşum oldu tokyoya:)

bu arada işte bahsettigim 1914 yılında dahi olan tokyo metro duragı



şin kasen veyahut orijinal söylenişiyle shinkasen e binme vakti artık , tren hakkaten pek konforlu yanlıs hatırlamıorsam kyotoya 2 saatte filan gitti, pek konforlu yolculuk boyu sol tarafa bakıyorsanız :)  giderken milyon tane pirinç tarlası görüyorsunuz  birde dağları ,
bundan sonra kyotodayım,



of ama özlemişim hemde çokkkkkk,
 fakat
 seyahati mi?
japonyayı mı?
yabancı olmayı mı?
 yalnız olmayı mı?
özgür olmayı mı?
ait olmamayı mı?
yoksa hepsini birden mi bilmiyorum,
ama ordaki beni çok özlemişim ...