28 Aralık 2012 Cuma

moscow 1 (27 aralik 1 ocak)

Hem bosna hem de kibrisla ilgili yazilarimi tamamlayamadigim icin. Birdahaki gezimde  neden ordayken yazmiyorum demistim. 

 Tanimlasi zor bir sehir olan moskovadan (biliyorum klasik bir fotoyla oldu ama :) ) merhaba



bugune kadar ki en heyecanli ucusumu, ankara-moskova arasinda yapmis oldum. nedeni ise; ucak karadenizin ustunde ucmaya basladiktan inise kadar en ufak birsey gozukmuyordu. bembeyaz heryer kendimi  bilmesem, kendimi cennette sanicam o kadar. kaptan inise gecioruz dior ama ne inisi diorum icimden ben bu havada asansorle  1 kat assaya inemem. son ana dogru pisti gordum ama pistte bembeyaz yari buzlu gibi allah diyorum yaw bu ucaklarda nasil bir kis lastigi var. (bu arada bir dipnot , bu hafta flighti izledim. guzel film ama gayet gercekci bir ucagin dusus sahnesi var, sanirim onun etkisi hala ustumde. birde ustune, maddi hasarli bir trafik kazasi gecirince. ki bu kaza yuzde 99,999999 6 yillik arabada 10 yillik  yazlik teker kullanmam neticesinde kaynaklandi.  biliyorum nasil oluyor diyorsunuz bu is 6 yillik aracta 10 yillik teker. ama gercekten oyle, yeni lastik alirken safligimdan  depoda 4 yil beklemis lastik alinca biyle oluyor. moskovadan bir msj vermek adina madem anlattim tam anlatayim. onumdeki arac gidiordu. bende gidiordum. onumdeki arac, onune araba cikinca durdu. ben onumdeki arac durunca, duramadim. gum pat tas oldu sonra. siz siz olun kotu tekerlerle yola cikmayin :( )
iste bu ruh haliyle araligin 27 sinde moskovaya gelince insan. olumsuz hayal gucu delu gibi calisior. ama hakkaten hala o boeing 737 inin  tekerleri o buzda nasil durdu hala aklim almiyor. bu arada bazi pilotlar pek havali oluyor, ulen diosun surda iste 2 cumle lak lak edeceksin. hatta ucak degil urfa 69 firmasinin soforu olsan muavin konusucak tenezzul bile etmiceksin, konusmak icin. noluyo yani yonettigin  makina biraz daha kompleks die derdim bu ucusa kadar. ama bu ucusun pilotu oyle rahat ve oyle kendinden emindi ki sesi, bu adama canimi emanet etmeyi gectim, cocugum olsa direk bu pilota evladimi sunnet bile ettirirdim. evladimin pipisini bile emanet ederdim yani. sanirim birak sacmaladim ama ciddi gerilmistim iniste ve orda anladim iste pilotlar neden konusuyor, icinizde tuhaf birguven oluyormus zor bir anda. tamam tamam moskovaya donuyorum ama simdi gece 2,37 burada yarin devam edeyim artik. unutmamak icin anlaticaklarimi yazip.


saglam salim indikten sonra, ilk dikkatimi ceken sey, havalaninin ucak mezarligina benzemesiydi. havalanin her kosesinde buzdan heykel gibi gozuken ucaklarla doluydu sanki 1o larca yildir hareketsiz duruyorlarmis gibi, unutmassam gidisde fotograf cekicem zaten.
pasaport kontrolu cok rahatti ne kadar suratsiz olsada polisler (- rus kadinlarina suratsizlikta yakisior gerci) agizlarindan cikan 2 kelime oluyor;
- 1: seyahet icin mi geldin?
- 2: surayi imzalarmisin? (-cipli pasaporttan otomatik bilgilerimi yazdiklari minik bir kagtta oturma izni veriorlar' japonyada da buna benzer bir kagit vermistilar)
bu iki kelimeye benim cevabim ;
-evet
-burayi mi?sonra sak bi imza islem tamam. bugune kadar ki en rahat ulke girisimde bu sekilde gerceklesmis oldu.

ustteki fotolarin hepsi kremlin meydanindan. tam alttaki foto ise kremlin sarayina girebilmek icin asilmasi gereken sira. bu sira karsisinda pes ettik.


ucak durdu inicem 4-5 sira onumde bi sima tanidik geldi, bakiyorum. oda bana bakinca ayni anda sanirim tanidik birbirimizi universiteden bu yana gorusmedigim bir arkadasim, umut. onlarda nisanlisiyla moskovaya geliorlarmis ve donus ucagimiz bile ayni. bulusabildigimiz zamanlarda bazen birlikte geziyoruz. iste alttaki fotoda o anlardan birine ait. ama sakin moskovada yaya gecidi olmayan yerlerde karsidan karsiya gecmeye calismayin (zaten zor gecersiniz ). hostelden aldigim tanitim kitapciginda yazan uyariyi aynen aktariyorum ;
-"hayatinizla tavsanla oynanir gibi oynanmasini istemiorsaniz mutlaka alt gecitlerden veya yaya gecitlerinden" gecin. evet aynen yukardaki gibi yazior kitapcikta.

umutun su an moskovada calisan yakin bir arkadasi  bizi havalanindan aldirdi. tabi aslinda umut ve iremi aldirdigi ama benim balima denk geldi. koca moskovada umutlarla 1 sokak uzaklikta kaliyorumusuz.
onun icin vnukovadan kizil meydana nasil gidilir pek bilmiyorum, donuste eger yine birlikte donmessek arabayla, anlatirim donusu. arabayla ama 35-45 dk araliginda bir sure tuttu.
sanirim bundan once, saray bosnayi gormesem cok daha fazla sasirirdim moskovanin duzenine. komunizim doneminden kalma bir sehircilik anlayisi galiba. inanilmaz buyuk sokaklar,bi suru apartman ama buna ragmen ferah bir sehir. havalanindan kizil meydana gelirken ilk hissettigim buydu.

10 Aralık 2012 Pazartesi

amasra (8-9 aralık)


işyerinde kimse kalmadı sanırım bir ben birde güvelikler var bu kocaman binada. sebebi ise özel sektörde çalışan arkadasımı beklemem. yoksa beni bu saatte hiç bi güc tutamaz. benimde arkadasımı bekledigim bu sürede bir kac satır yazı yazmak geldi amasra hakkında.
coktan fotograflarını hazırlamıstım ama bi türlü vakit olmuyordu. 

amasraya 8-9 aralıkta tek gece konaklamalı çadır kampı yapmaya gitmiştim. uzun süredir amasrayı merak ediyordum hemde yeni kışlık uyku tulumunu denemem gerekiyordu, ciddi bir kamptan önce.

ankara amasra arası sanırım 4 saat otobüsle, otobanan cıktıktan sonra özellikle güzel yol manzaraları çıkıyor.

amasranın doğası yanında en sevdiğim şey işte bu görüntüler oldu, her yerde köpek ve kedi var.
bir şehrin kedileri bolsa, farklı bir ruhu oluyor o şehrin.

amasra bence kesinlikle görülmesi gereken bir yer, heleki yazın ankara için bulunmaz fırsat. ankara da yapacak birşey yok klişelerine inat çok güzel biryer. minik bir çarşısı, onun hemen ilerisinde güzel bir sahili ve yine hemen 100 metre mesafede bir sürü güzel balık restoranı var.

tabi benim için öncelik cadırımı kuracağım alandı. önce sahile gittim. sahile giderken nerden görüpte geldi bilmiyorum ama hemen bir teyze geldi yanıma;

-pansiyoncu teze : pansiyonumda yer var fiyatıda  40 tl , kalacak yer arıyorsan dedi.
-ben: yok teşekkür ederim. ben kamp yapmaya geldim.
-pansiyoncu teze : kamp mı ?
-ben:  yani cadırım var cadırımda kalıcam burası uygun mu sence dedim?
-pansiyoncu teze : gece olunca, seni sarhoşlar burda rahat bırakmaz.

sonra ısrar etmeye devam etti. en son hırvatistan zadarda terminalde böyle bir teyze gelmişti ama neyseki orda hırvatça bilmedigim ve kadıncagızında ingilizce bilgisi " rent a room" dan ibaret oldugu için fazla ısrara maruz kalmamıstım.  neyse bizim yerli pansiyoncu teyzeye, üstüne para versen yine kalmam. ben buraya çadırımda kalmak için geldim filan diyorum ama yok anlamıyor, hala devam ediyor ısrara. en son  tamam sen söyle pansiyonunun telefonunu ben eğer cadırımda kalmassam söz senin pansiyonda kalıcam dedimde öyle yırttım teyzeden.

sonra biraz daha ucuna doğru gittim sahilin.
otobüslerde kullanılan plastik şeffaf bardağından şarap içen biri vardı sadece ve onunla da aramızda şöyle bir diyalog  geçti ;
-ben : iyi günler (şarapçı kardeş (bu kısım iç ses))
-şarapçı : iyi günler
-ben : burada çadır kursam bi sorun olur mu sence?
-şarapçı : nasıl bi sorun?
-ben : bilmem ki, birisi gelir rahatsız eder filan.
-şarapçı : haaa, yok yokk bişi olmaz kimse gelmez. yazın olsa olurduda kışın kimse gelmez.
-ben : peki bura dışında daha ağaçlık, boş bir yer yokmu önerebilceğin.
-şarapçı : yani başka yer yok yakında. (cepten google mapsten kalmayı düşündügüm kaleyide gösterdim bu arada, burası nasıl sence diyorum)
evet orada olur. ama ne işin var burda boşuna yorulma oraya kur buraya çadırını.
-ben : burda ama evler filan var ben yalnız olayım, ağaç olsun filan istiyorum .
-şarapçı :sen bilirsin ama burası iyi yorulma bosuna oraya.
-ben : tamamdır teşekkürler

sonra sırtıma aldım cantamı , düşündüğüm yere. amasra kalesine doğru tırmanmaya başladım.
yalnız saglam rüzgar alıyor ve bayada ürkütücü idi kamp yeri ararken gezindigim yerler:) bu arada amasraya giden veya gidecek olan olursa. deniz fenerinin arkaları oluyor burası, yani hem bu  alttaki foto hemde çadırımı kurdugum alan.


aramama, yorulmama ve sırtımda çantamla en tepeye kadar tırmanmama değdi ama sonunda.






işte bu fotoların hepsi amasra deniz fenerinin arkaları giderseniz mutlaka ama mutlaka özellikle arkasınıda gezin fenerin. bu fotoları sevdiyseniz büyük ihtimal bu videoyuda seversiniz.


genel de, insanları anlamıyorum. 
1 bardak şarap, 1 dilim ton balıklı ekmek...
öyle çok şeye bedel ki...


burasıda tavşan adası, hala deniz fenerenin etrafındayım.



canım ülkem.
en alttaki fotodan bu insanların neyin üstünden karşıya geçmeye çalıştıklarını daha net görebilirsiniz. bu yüzen rıhtımın üstünde insanlar balık tutuyorlar. buraya giriş ve çıkışlar işte bize has şekilde yapılmış.










bir foto da bartından olsun. bu caddeyle sınırlı bir şehir degil bartın ama vakit yoktu gezmeye.


amasrayı ben çok sevdim.


20 Kasım 2012 Salı

9 Kasım 2012 Cuma

bosnia and herzegovina (26-27 ekim 12) MOSTAR ve SARAYBOSNA

başlığı yazimde devamı gelir nassı ossa diyerekten

önce fotolar sonra devamı ;






http://cm.ntvmsnbc.com/dl/saraybosna-yikim-ve-dirilis/index.htm

6 Kasım 2012 Salı

croatia 4 (24-25 ekim 12) DUBROVNİK

Hakikaten zaman geçtikçe insan herşeyi unutuyor,  bundan sonra eğer bilgisayarım yanımdaysa, gezilerimi yaparken yazmaya çalışacağım yazacaklarımı. Bir sürü küçük büyük ayrıntı vardı ama döneli bir hafta olmasına rağmen unutmuşum herşeyi.

Dubrovnik küçük bir yer. Özellikle Old Town, küçüklüğüyle tezat bir şekilde çok güzel. Fotoğraflarla devam edeyim ben iyisimi.

Old Town aşağıdaki surların içi oluyor, zaten Dubrovnik'in sihri de burada. o surların içine girince bir anda bin yıl geriye gidiyorsunuz.

 Bu kısımlar bütün tarihi Hırvat şehirlerinde ortak bir özellik olarak karşımıza çıkıyor. Bence Dubrovnik'i eşsiz kılan tamamen surların içinde olup denizle kent arasında sadece surların olması.

mağazalarda fotoğraf çekerken, bazen izin isterim. dubrovnikteki mağazalardan birinde izin istedim, "tabiki çekebilirsin 1 yuro" dedi! hıh oldum! "şaka şaka" dedi, mutlular yawww


 



Old Town'un en güzel yanlarından birisi de bu sanırım, insanlar doğal yaşamına devam ediyor.



İşte burası da Old Town'un merkezi.

Gece 01:00 gibi hostelime giderken burası çıktı karşıma, arkada deniz var. Sevgililer buraya kilitleri astıktan sonra kilitleri de denize atıyorlardır. Kim bilir bazı kilitler kaç yıldır orada kilitli...

Dediğim gibi saat gecenin 1'inde hostelimi arıyorum ama yok! Zagrep'ten aldıgım hattın mb'si de bitti, Google Maps'e de giremiyorum, sokakta değil insan bir kedi bile yok. Sonunda bir binadan çıkıp hemen yanındaki arabaya giden bir kadın gördüm (buradaki kadın tarifini fotoğrafla şekil üzerinde anlatmak isterdim ama grup halinde birlikte çekindiğimizin dışında fotoğrafı olmadığı için ekliyemiyorum, lakin şöyle tarif edeyim boy pos olarak Hidayet Türkoğlu, güzellik olarak Kıvanç Tatlıtuğ'a uygun desem abartmış olmam!) Allah dedim tamam bu kadın bilir yolu, gittim anlattım çaresizliğimi, sonra arkadaşlarına sordu (arabada 3 bayan daha varmış, bu arkadaşlar sonra arabada giderken konuştuk, mangal partisi yapmışlar aynı işyerinden, hepsi çakır keyif, arkadaşları herkesi evlerine bırakıcakmış 4 kız arkadaş) "bizi takip et" dedi. Dedi de "ben ayaklarımla siz arabayla nasıl takip edicem" dedim, "sen arabasız mı geldin yani buraya" dediler "evet" dedim, onlar da  "crazy boy" burda ne işin var senin bu saatte tek başına mealinde bişi söylediler (ben de "Dubrovnik hikaye sizle bu saatte burda karsılasmak sahane" bunu içimden dedim ama) aldılar beni aralarına. Telefonlarından google mapsten adrese bakıp hostelime bıraktılar (ulen dedim ben bir daha her gittiğim yerde kaybolmam mı!)


Özellikle benle ilk konuşan hatunla daha fazla kaynaşsak sallayın hosteli, nöbetçi asma kilitçi bulalım , ya kendimi kilitlicem sana olan aşkımdan yada gel şuraya kalplerimizi kilitliyelim sonsuza dek diyebilirdim (neyse ki arabadaki yolculugumuz en fazla 10 dk sürdü).

Ülkemizde 'rahibe misin' geyiği vardır malum, bu adamların sokaklarında herşey var. Rahibelerin sözde değil özde gerçeği bile var. Hırvatistan'da sık sık onlarla karşılaşmak mümkün. Bu teyzeye bakmayın, Zadar'da genç bir rahibe vardı ki pufff! 'Tanrı onu kutsasın' demeyeceğim, zaten kutsanmış olduğu belliydi!

Şimdi Hırvatistan'da da tatil dönüşü hocaları, "ee çocuklar bu yıl tatilde naptınız" konulu kompozisyon yazdırıyorsa eğer bu çocuğun anlatacağı da; "hocam dedemle Dubrovnik Kalesi içinde saklambaç oynadık" bolca olurdu. Ben Turist Ömer şeklinde geziyorum sokaklarda, bu afacanın dedesi karşıdan göz kırpıyor bana çaktırma diye, 'nerdeymiş benim Goranım' diyor , Goran karşımda çok çikolata yemekten düşürdüğü orta dişiyle sırıtıyor...

Önce yukarıda saklambaç oynayan dede ve torunu sonra da bu balıklar. Dubrovnik'te insanlar cidden stressiz ve dolayısıyla mutlular. Bu balıkları kedileri için tutan iki kadınla biraz sohbet ettim ama o kadar mutlular ki ve hepsi de oldugu yaştan en az 10-15 yaş küçük gösteriyor. Bazıları şanslı doğuyor ve şanşını iyi değerlendiriyor hayatta.

(yazılan  ruh hali, zaman mekan vs...  4 aralık 12.
  hava kapandı ankarada. gerçi bir kaç gündür kapalı aslında bugün olan birşey değil. bir kaç haftadırda hiçbir yere gidemiyorum eğer bi terslik olmassa bu hafta sonu bişiler yapabilicem sonunda. birde perşembe aksamı redd konseri var beni heyecanlandıran. düzenlemem gereken ara uçuşlar, cs den aramam gereken hostlar. birde yılbaşını geçireceğim ülke için sanırım biraz çalışmam gereken bir dil var. pufff ne çok  yapılacak şey var. bende ankaradaki bu kocaman ama içinde hiçbişi yapmadığımız binada, ayın 15 ine endeksli plastik bi karta yüklenecek rakamlar için (halk arasında para, maaş vs.  diye bahsi geçen) kilitlenmiş günleri sayıyorum. her biten mesai günü yeni bir gezi planına  yaklaştırıyor beni. ama her geçen gün, aynı zamanda bitende bir gün. anlar değerlendikçe sonlu olan hayat bazen korkutuyor. avuçtan akıp giden kum sanki. avcunuzu okşadıgında sıcacık aktıgında bitmesin diyorsun. acıttıgındada!! ...
dediğim  gibi bugunlerdeki havalarda etkili böyle olmamda. birde fonda bu  şarkı eklenince tam oluyor. birde kar geliyor ve ben deliriyorum.

büyümek denilen giysinin en zor kısmı tercihler. aralık ocak subat mart yani bütün kış  için nerdeyse , güzel planlarım var. bu seferde ama snowboard gitti, ne para kaldı nede zaman snowboard için. ki kayak yapmaya başlıyana kadar kapalı havalardan ve kıştan nefret eden ben bu spor sayesinde tekrar bütün bir yılı sever, yazın ortasında bile kış ve kar özlemi çeker hale gelen biri olmuştum.
biraz kroca olacak ama bugunlerde bişiye sinirlenecek oldugumda bunu aklıma getirmeye çalısıyorum birden yazın ortasına gidiyorum, hatta şimdi dubrovniğe bile gidebilirim abuzer sayesinde . (bunu seven bunuda sevdi :) )

geldim yeniden dubrovniğe (imla imla imla biliyorum),
dubrovniğe gidipde kesinlikle yapılacak şeylerden birisi bence aşağıdakidir. yani surlardan denize girmek. nasıl mı olacak? çok basit, şimdi old citye giriyorsunuz arkanıza dubrovniği, karşınızada denizi alıyorsunuz. işte bu şekilde bir duruş pozisyonunda tam sol tarafınızda kalıyor surlardaki kapılar. evet surlarda iki tane kapı var, ikisindede ayrıca cafe var ama denize girmek ücretsiz. isterseniz güneşlenirkende buz gibi biranızı yudumlarsınız kayalıkların üstünde uzunmışken.


saolsun google, fotograflar yüzünden google+ ya da üye olmak zorunda kaldım.
yarın oldu, aslında 2 gün geçti. yeni fotoğraf yüklememe izin  vermiyordu google neyseki yükseklik 2048 piksel olursa diye pazarlıkta anlaştık ve tekrar yükleyebiliyorum. bunun üstü paralı tabi. neden anlatıyorum bilmem ki birinin ihtyacı olur, yada ben unuturum ilerde. neden yeni fotoğraf yükleyemediğimi:)  tamam geldim tekrar dubrovniğe.

işte dediğim gibi surlardan denize girmek müthiş. ilk girdiğim yerde hatta kimse yoktu. bknz: alttaki foto. ama biraz ürkütücü oldu. koca deniz, dibinide göremiorsunuz anadolunun ankarasında biz denizmi biliriz bi kızılırmaktır deniz benzeri o kadar. ondan işte korkup az altta ikinci bir kapıdanda cıkılıyor surların kenarından denize orda devam ettim deniz keyfime.

işte burası da ikinci plajım, surlardaki


japonyada uyla ilgili şöyle bir gelenek vardı. su ücretsiz, evet tamamen ücretsiz lokantalarda. marketlerde ve sokaktaki otomatik makinalarda ise nerdeyse aynı fiyatta diğer içeceklerle. ama özellikle lokantalarda ücretsiz olması ve hatta en minik lokanta da bile buzla birlikte gelmesi o kadar güzeldiki. hırvatistanda güzel olan ise şu ; çeşme sularını her yerde içebiliyorsunuz hırvatistanın her yerinde. hatta söyle bir gelenekleri var, siz mesela sokakta dolaşıyorsunuz ve suyunuz bitti pet şişeniz yanında. en yakın lokantadan veya çeşmesi olan bir yerden rica ediyorsunuz , hemen suyunuzu dolduruyorlar. evet böyle ilginç ama güzel ve bizi hatırlatan gelenekleri var. bunun gelenek oldugunuda zagrepte tanıstıgım arkadaslarım anlattı. ve test ettim onayladım, kimden ne zaman su istediysem, saolsunlar her zaman doldurup verdiler. (suyu çok sevdigim için, olabildiğince gittigim her yerde suyla olan ilişkilerimi not düşeyim ben iyisimi bundan sonra)

alttaki fotoda dubrovnik meydanına ait. otobüs terminaline ve sanırım havalanına burdan otobüs kalkıyor, 2 tl gibi bir ücreti vardı. zagrepte az insan bilet kullanırken. burada direk otobüs şöföründen alabiliyorsunuz biletinizi, dışardaki büfeden almadıysanız.

bu fotoğrafların hepsi surlardan ya kalenin içine ait, yada surlardan içeriye ait.  surları (surlar dedigim surların üstünde kaleyi tavaf ediyorsunuz yukardan) gezmek 1 saatle 2 saat arası bir sürede bitiyor ama buna değiyor, ücret ise sanırım 30 tl idi.









dubrovnikte polisle olan geyigide unutma yaz, girişteki.
buraya böyle demişim peki yazim, kendimimi kırıcam. ama önce şu alttaki keyfi herkese tavsiye ederim. mutlaka ama mutlaka bu birayı deneyin artı zagreptede vardı karton kutuda patates artı naggıt, yanında ketçapı ve mayonezi. alın bunları abiler, ablalar oturun merdivenlere ohhhh , öyle güzelki anlatamam. maliyet ise  ; bira 1 bucuk tl  + patates ve nugget 3 tl : 5 tl filandı :)

şimdi gelim ikinci adli olayıma.
splitten polisle olan hoş diyalogtan sonra. inatım ya kaşınıyorum. aslında bundan ziyade , cidden hala polise inancım var; polis demek yardım demek (sanki city information, adamlar polis abi işte diyebilirsiniz içinizden) illa yeniden bişi yaşıcam. indim dubrovniğe hosteli arıyorum. bi baktım karşımda polis. ama polisten ziyade bazı insanların uniforma fantazisi vardır ya , öyle bir polis bu. anlaşılmıştır kendisi ablamızdı. (yaw bu arada sapık gibi hissettim düşününce. rahibe, polis, taksici ama güzeller yaw napalım güzele güzel derim abi benim olmasada)
neyse gereksiz erkek muhabbetinden sonra öze geleyim.
gittim yanına ablacım dedim ben siti merkezini arıyorum bi yardım et, çantam ağır.
tamam dedi geç sen şuraya bekle.
allah dedim içimden tutma allam sana geliyorum kadınlada kavga edilmezki.
bi taraftanda olumlu ve sabırlı bekleyişimi devam ettirmeye calısıorum yok be yardım edecek diyorum. ama birazda sert bir sekilde sen surda bekle yardım edicem dedi.
neyse bi baktım polis arabası yuh oğlum dedim içimden, bu sefer bitti senin tatil buraya kadarmış bunlar seni karakola götürecek anlaşıldı sende bu sefer sukunetini koruyamıcaksın filan diyorum içimden. son bi polyananın erkek versiyonuna devren bırakıyorum ruhumu yok be adamlar zaten burdan geçiyordu senide hosteline bırakıcaklar filan diye düşünüyor oda (ankarada karlı bir gün yıllllllar önce, türk polisi bana bunu yapmıştı, gecenin 2 sinde). tabi bu arada sunu soylemeyi unuttum, ablamız telsizle konusuor beni bekletirken, ciddi ve hararetli bir şekilde. şu an bunları anlatmam dahi yasadıgım o anlardan cok daha kısa sürüyor bu arada. neyse bu polis arabası geçti önümden benim için durmadı, ondan çok kısa süre sonra zagrep plakalı bir kara mercedes geçti eskortlarıyla. biraz önce taş gibi olan polis oldu birden sutlaç gibi kadın. bakıştık gülüştük bi an. dedim kim bu hıyar, bakanın biriymiş zagrepten geliyormuş. bu hanım kızımızda ona yol açıyor. dedim bizde de aynı ama sen yoksun. gel sen bizim ülkeye senin kapattığın yoldan ömür boyu geçmem ben diyemedim (desem de abarttım yaw) (ayrietten zaten ankara değil ki dubrovnik toplam 2 kişi 2 saatte bütün arabaları sayar dubrovnikteki. insan politikacısına şükreder mi. uzak diyarlar hiç aklıma gelmicek birşeyi daha yaşattı bana böylelikle. bizim yalancılardan daha kötüleride varmış) sonrada tarif etti uzun uzun benim hosteli, saolsun bizim sütlaç polis.